Neymiş Efendim Bir de Minder Yapmışız...



Altınoluk'ta faaliyet faaliyet kırılmışız yani.. Utandım bir de minder yaptık demeye:) Ama yaptık...

Birkaç ay önce iş çıkışı markete uğradım. Aç karnına markete uğradığım zaman o kadar saçma sapan şeyler alıyorum ki... Karnım açken neden iki tane paspas aldığımı bilmiyorum. İkisi 5 TL falandı sanırım.
Dur ben bunları alayım, kardeşim “yine evi çöp eve çevireceksin” desin.. “valla koy bunları odanda bir yerlere” desin... Ben de; “karışma sen benim hobilerime” diyeyim... Karşılıklı restleşelim ve ilişkimize biraz renk gelsin diye de düşünmüş olabilirim.

Aylardır, odamdaki parça pinçik kumaşların durduğu kutunun içindeydiler (neticede görülüyor ki yine o kazanmış). Annemlerin yanına giderken hamarat kardeşim yanına kalın bir kitap ve hala örmeye devam ettiği motiflerini aldı. Eee ben bakındım bakındım, fotoğraf makinası zaten başucumda uyuyorum, yola çıkmadan da astım koluma... Son anda aklıma geldi bu zavallılar, aldım tıktım çantaya, bir de bu mavi pomponları almıştım taaa önceden... Beşiktaş'ta Gürün pasajındaki ıvır zıvır herşeyin satıldığı yerden. Benim gibisi de yoktur herhalde; oraya gidiyorum öyle etrafıma bakıyorum. Bir şey görürümde birden ilham gelir diye gözlerimi kısıp etrafımı kesiyorum. Bu pomponları da peçetelik yapmak için almıştım... Sonra saçma geldi, öyle kaldı elimde...


Neyse işte cumartesi öğleden sonra çıkarttım alet edevatı koydum annemin önüne. Annem çok iyi dikiş diker, yani dikerdi, şimdi hem sıkılıyor hem de gözleri görmüyor zavallımın.
Neyse istediğim şeyi anlattım; şöyle yuvarlak bir minderim olsun istiyorum, kenarlarına da bu mavi ponponları dikelim anneciğim, sen başla ben devam edeceğim... Haydi bakalııımmm gülümse çekiyorum... diyerekten...

Kumaş biraz saçmaymış etrafta acayip tüycükler uçuştu, ama ben koştum annem sinirlenmeden şarjlı süpürgeyle havada yakaladım hepsini.. Bu arada kardeşim kitabını okuyor arada da yan gözle bakıyor; ne bu tantana gibilerinden, ne de olsa onun bir titri var..


Neyse sonunda bitirdik biz minderi, ama benim bir parmağım yaralandı (içine kırpık kumak koyalım dedik onları öyle hırsla kıprmışım ki makası bir bıraktım deri kalkmış), annemin de parmak uçları acıdı, orada dikiş makinası olmadığı için o sert kumaşı elinde dikti zavallıcık...
Amannn ne yapalım acı çekmeden mutluluk yok.. Üzüleceksin ki sevinesin, ağlayacaksın ki gülesin.. yok öyle hampacılık...

Gelirken yanımda getirdim minderimi. Şimdi hangisini kullanacağımı şaşırdım. Bir gün mutlu minderimi, bir günde şirineyi kullanıyorum...


Last weekend, when we were in Altinoluk, worked a lot.. We sewed this lovely cushion with my mom.
A few month ago after the work I went to supermarket and I found this simple
floor mats, very cheap price, but I'm not sure, what I thought when I bought them Because they are very thin for mat. I put them a box and forgot until last weekend. I put them in my bag and went to Altinoluk.

My mom is very good tailor, so in the past, now, when she is sewing; she gets bored and does not see her eyes better.
But When I want, she always do it like every mom..

Finally, we finished it and loved a lot. 



Sevgili Atlas benim gözümde sen bir kelebeksin...




Oldum olası haritaları, atlasları çok sevdim... Çocukken elimizin altında devamlı bir atlas olurdu. Kardeşimle şehir bulmaca oynardık, bazen de babamla ülkelerin başkentlerini saymaca.. Habire atlas alırdı babam, gazetelerin verdiklerini bile kaçırmazdı.
Biz büyüyüp evden uçtuktan sonra da hala almaya devam ediyor. Bu sefer akrabaların çocuklarına, mahalledekilere, apartmandakilere dağıtıyor...


Ben annemle babam evlendikten yedi yıl sonra olmuşum, o devirlere göre epey bir geç kalmışım yani... Ben doğduğumda yemekler verilmiş, kutlamalar yapılmış... Herkes üstümde hak iddia eder bu yüzden... Babam da anneme hediye olarak “Cumhuriyet Ansiklopedisi” almış:) Annem şok tabii.. Kadıncağız kimbilir neler hayal ediyordu... Kardeşim doğduğunda ise hiç oralı olmamış... (ya da bana anlattıkları bu... kıskançlıktan birkaç kez kardeşimi boğma, kafasını patlatma girişimin olmuş da..)




Kısacası babamda atlas ve ansiklopedi bir tutkuydu... İlk İstanbul'a geldiğimde Onun ansiklopedileri için Cağaloğlu'na gitme teşebbüsüm olmuştu bir kez... Sabahın köründe uyku sersemi Beşiktaş'tan Eminönü otobüsüne bindim, Etilere gittim... Hep bir yerden dönecek ümidiyle... Sonra eve geri gelip uyumuştum...






Neyseeeee çok uzattım; Altınoluk'ta da buldum dandik bir atlas, gazetenin verdiği... Akşam otururken başladım kesmeye... Babam anlamadı ne kestiğimi, “yanında neler getirmiş üşenmeden” diyip, ne yaptığıma anlam veremeden, spor haberlerini seyretmeye içeriye girdi... Ben de habire kestim bütün gece...

Sabahda iki kelebeği, arasına ip koyup ortalarından yapıştırdım birbirine... İpin ucuna da ağırlık yapsın diye, nerden alındığını, kimin olduğunu bilmediğim mavi boncuklu kolyenin boncuklarını bağladım. Sonra koştum sokağa bir dal buldum hepsini de ona bağladım, sonrada sanki siz fotoğraflarda görmüyormuşsunuz gibi buraya uzun uzun yazdım, bak hala sen de okuyorsun:)



İşte böyle... Sonra bir o duvara bir bu duvara astık, kardeşim bir kitaba dalmış hiç oralı olmazken biz annem babam ve ben kelebeklerin karşısına geçip sırıtarak baktık...



Dün annemi aradım ne yapıyorsun diye ... "Kelebeklerine bakıyorum" dedi, sonra "her yer sizin saçlarınız" diyip ağlamaya başladı...



I always loved maps... When we were child with my sister, our the most favori game was finding a city from the map.

Sometimes my father used to ask a capital city of a country to us ...
He is addicted map and encyclopaedia.

I was born too late after my parents were married. They had given a big party
when I was born and my father had bought a encyclopaedia set to my mum as gift. Poor my mum who knows that what did she feel... But when my sister was born, my father
had not taken notice of her. (or they said me like this, because that time
I had tried to kill my younger sister a few time)

Anyway... When I was Altınoluk last weekend I found a simple map and started
to cut out it.

We loved these butterflies on the our wall as all family....


Not ; Bu kış bir ara kendi odam için de bunun kalpli versiyonunu yapmıştım. İşte burada
P. S. ;This winter, I had made a heart version of it for my room. Here it is



Teşekkürü Bir Borç Bilirim...




Bugün iş yerinde çok yoğundum, öğlene doğru postumu yayınladım, bir iki sevdiğim bloğu dolaştım ve işime gömüldüm... Ders çalışmak istemeyen tembel çocuklar gibi mızmızlana mızmızlana yaptım işimi. Bir ara toplantıda baygınlık geçiriyordum, ama dayan dedim kendi kendime, akşam olsun, eve git, yine dalarsın diğer hayatına.. Sanal ama olsun, mutluyum ben, yeni bir sürü arkadaşım var artık, içimi dökeceğim, dertlerine ortak olabileceğim, sevinçleriyle çoşacağım, çocuklarının maceralarına, büyümelerine tanıklık edebileceğim... sadece güzel dileklerin olduğu bir ortam.. Sanalsa ne olmuş...

Neyse derken gün bitti, evime geldim saçma sapan bir yemek seromonisinin ardından oturdum masaya... Bir de ne göreyim 135 civarında olan takipçi sayım hızla artmış, sayfa görüntülemeleri tavan yapmış... Şaşırdım ilk önce, ne yaptım ben diye... Öyle baktım ekrana... Zaten kardeşime göre ben hiç kimsenin yanında ekrana “öyle” bakmamalıymışım (bu ekran bilgisayar ekranı da olabilir , televizyon ekranı da)... Ağız yarım açılıp, gözler fır dönerken, hafif bir embesil kamburu duruşumla... yanından kaçılası biri oluyormuşum...
İşte diyeceğim o ki sonradan keşfettim; Deli Anne beni “haftanın bloğu” olarak seçmiş... Ne zamandır bu kadar mutlu olmamıştım.. O kadar güzel şeyler yazmış ki... Birkaç kez okudum... yetmedi yine okudum, kardeşime okudum.. Sonra yorumları okudum.. Sonra baştan tekrar okudum...
Sanki başka birinden bahsediyorlarmış gibi... Ne değişik bir duyguymuş... Çoğunuzun tatdığı çocuğunun başarısı gibi değil elbet ama bu blog'da bir nevi benim çocuğumsa, yani öyleymiş mesela... Sevgiyle, tutkuyla sarıldığım... Ne hoşuma gitti onun hakkında böyle şeyler okumak...

Çoook teşekkür ederim Deli Annecik...



I was very busy today at the office. I had to prepared some offer and attened the meeting.. I published my today post around noon and visited a few favorite blogs then began my work... I worked with gripe like lazy kids who do not want to study. in the middle of the meeting I could go mad but I resisted until coming to my home...
After the our nonsense dinner I sat opposite the my computer and when I opened my blog page, I met with a surprise. my follower count had increased much more than... Firstly I could not understand why... But then I noticed that a lovely blog who name is Deli -Anne had choosen my blog as a blog of the week...
What a nice feeling I felt.. She had written a lot of nice things about me.. I have read her writings over and over again...
Here is a virtual world but we can share a lot of thigs belong to life in here.. happiness, joy, doubts, sorrow, regrets... I love this world and you...

AND ; I would like to thank to her from here..




Merhaba Ben Tenkit Osman!!!



Evimiz aslında Altınoluk ile Akçay arasında bir yerde. Oraya gittiğimizde yüzmek  ve market alış verişi dışında hemen hemen hiç evden çıkmıyoruz. Altınoluk ve Akçay’ın içine hiç bir kuvvet götüremez bizi. O kadar kalabalık ki. Biz ailecek evde keyif yapmayı daha çok seviyoruz, dışarılarda çay – kahve içip birşeyler yemek pek bizim ailenin tarzı değil. Tez canlı olduğumuz için gitsek de çayımızı içer hemen ayaklanırız…
Ama evde de pek oturmuyoruz, devamlı yapacak bir işimiz oluyor. Ben anlamıyorum neden bizim ailenin hep yapması gereken işler var…
Neyse işte orada o kadar mutluyum ki, anında İstanbul’u, işi – gücü unutuyorum… Geçen sene benim hastalığım, ameliyatım derken çok gerilmiştik bu yüzden çok sık gittik oraya, o kadar iyi gelmişti ki..
Ameliyattan sonra güneş ışığı ameliyat izimi belirginleştirmesin diye bant takıyordum boğazıma sahilde. Yüzdüm tam çıkacağım kıyıda oyalanıyorum, bir erkek çocuğu sinsice yanıma yaklaştı ve yan gözle bana bakıp ;” satılık mısın sen ? “ dedi bana… Ben öyle dondum kaldım, kafamdan neler neler geçti… “nereden çıktı şimdi o “ dedim, “ boynundaki etiketten anladım “ dedi…  Pesss…







Babamdan inciler;

-Yıllardır bu kavgamız sürer, ben bir bölüme, ya da hani balkonlara asılan ince uzun plastik saksıların içine, çiçek ekileceği zaman hepsinin aynı tür ve mümkünse aynı renk olmasını isterim ama bizimkiler bir türlü buna uymaz..
Sabahın köründe oraya vardık ve gitmeden önce yazdıklarımın çoğu aynen gerçekleşti. Bahçeyi gezerken yine bir bölüme aynı çiçeğin farklı farklı renklerini diktiklerini gördüm.  “ Bunlar olmamış sökerim ben bunları “ dedim.
Sonra içeriye girdik bizim odamızda ne güzel kilim vardı, annem oraya halı sermiş, neymiş halı daha ağır duruyormuş, “ yok istemem ben,kaldırırım bunu“ dedim. Bunun üstüne babam “ Hoş geldin TENKİT OSMAN” diyerek konuyu kapattı… J

-Fotoğraf makinamı ilk kez gördüler. Tabii bütün gün elimden düşmüyor, babam güzel bir şey gördüğünde hemen beni çağırıyor  “Papa-Rıza koş gel çek bunu” . Paparazinin bizim ev versiyonu Papa-rıza oluyor yani…

-Babamı oturtturdum fotoğraflarını çekiyorum, “Öyle donuk bakma gül biraz” dedim “ gözden mi güleyim kalpten mi güleyim “ diye sordu…. İkisini de denedik bu gözden gülüşJ

-Annem ben kardeşim yan masada kahve içiyoruz babam parmağının ucunu göstererek geldi  “ buraya ağaç girdi sizin gözünüz görür çıkartıverin” diye...
Annem oradan; ” büyüsün boşver, büyüyünce budarız ağacı”
Hahaha diye güldük, kaldı koca ağaç adamın parmağında… unuttuk gitti…







Sorry, I am very busy today at the office, I could not write this post’s English version . I mentioned our home in Altınoluk and how we are happy there… When I go to there I can forget everything and feel relax… This summer I hope we can go there very offten..


Daha fazlası için flickr hesabıma bakabilirsiniz.

If you want to see more you can look at my flickr acount.

Yaratıcılık diz boyu....



Bu tarz yaratıcı ürünler çok hoşuma gidiyor. Eşinize, çocuklarınıza ya da geçerken bir merhaba demek için uğramış arkadaşınıza böyle bir tost ikram etmek ne hoş olurdu..
Sizi daha çok seveceklerine iddiaya varım...




Kaynak ; coolhunting


I really like this kind of creative products.
Please imagine ; to your husband, to your children, or to a your friend who stop by to say hello to you.  what it would be nice to offer somethings like this toast .
 
I will bet you that  they will love you more…




Dönüşler Olmasa...


Bu sabah saat 6:30 ‘da Altınoluk’tan geldik, gözlerimi açamıyorum, akşam olsa da eve gitsem diye hayaller kurmaya şimdiden başladım. Gidiş çok güzel de dönüşler olmasa…. Yıllardır böyle kaç vedalaşma yaşadık bilmiyorum ama şunu biliyorum ki alışılmıyor… Ayrılırken öyle bir için acıyor ki; "tamam yaa gitmiyorum İstanbul’a falan, hadi eve geri dönelim" demek istiyorsun. Hayat bir anlamsızlaşıyor, ne o öyle onlar ikisi orada biz ikimiz burada.. Ne uğruna…

Hava zaten yeteri kadar kasvetli İstanbul’da. Pazartesi stresini de eklersek acilen iç açıcı bir şeylere ihtiyacım var….

Bu arada neşem biraz yerine gelsin, bir de fotoğrafları ayırabileyim size “Babamdan inciler” konulu bir yazı yazmayı planlıyorum…

Neyse haftaya, havaya inat iç açıcı birşeylerle başlayalım istedim. Şu soft renklerle düzenlenmiş masa diğer tüm fotoğraflar hoşuma gitti.

Herkese güneşli, cıvıl cıvıl bir hafta diliyorum.









This morning, we came back from Altınoluk (from my parents home) at 6:30 o’clock. Now, I am realy sleepy, I would like to go my bed as soon as possible. Going is so nice. But comeback is always so bad
For years, I don’t know,  how many did I live like this valediction. I could not get used to it for years. I want to stay with my parents and I don't want to work:) But I should go back to my life….
in the meantime. When I separate the all photos. I will share my weekend holiday photos with you..
Anyway, Istanbul  is rainy and dark today… and also today is Monday:) We need some brilliant and happy things like above.

I love the soft color table and another all images…

I wish you a suny and happy  week…



Haftasonu Kartı... ( Bugün çok mutluyum! )



Kaynak ; olive loaf

Ben bugün çok mutluyum çünkü akşama annemlerin yanına Altınoluk’a gideceğiz. Sadece haftasonu için ama olsun. O kadar çok özledim ki. Bu sefer çok oldu görüşmeyeli taaa Nisan başında taşınma olayından sonra, onları alıp bize gelmiştik.  Burada 1 hafta kalıp dönmüşlerdi.. 17 yaşımdan beri hep hasretim onlara…  Çocukların olmayınca mı acaba bilmiyorum ama kazık kadar olsan da hep çocuk oluyorsun onların yanında. Son bize geldiklerinde ben yine balık burcunun tüm hayalperestliği ile bana çok gerçekçi gelen planlarımdan bahsediyordum bir ara kardeşimin yanına gittim. İçeriden; bu kız da şu buluğ çağını bir atlatamadı dedi babam.. Kardeşimle birbirimize baktık.. yok artık….

Şimdi Altınoluk’a vardığımızdaki sahneyi hayal edebiliyorum…
Sabaha karşı orada olacağız. Eşyaları bir kenara bırakıp balkonun camını tıklatacağız , ama duymayacaklar, yatak odalarının camını çalmak için evin arkasına geçeceğiz. O sırada açacaklar kapıyı.. Annem “ şimdi dalmışım, gözümü kırpmadım heyecandan” diyecek..  Sersem sersem sarılacağız birbirimize.. Kardeşim “ne var yiyecek” diye dolaba saldıracak. Ben alık alık bakacağım, ilk göz ağrısı nazlı kız rollerini bürüneceğim hemen…  Babam anneme seslenecek bak çocuklar aç diye.. Annem bahçeye çıkmış bile, bit kadar uzamış yeni ekilen çimleri, çiçekleri gösterecek bize, babamsa her yıl ektiği ama 1 sene dışında hiç yiyemediğimiz kavun karpuz fidelerini gösterecek. Çünkü her telefonda “bu sene kapruzlar çok neşeli” diyor… Sonra biz odamıza gidicez birazcık uyuyalım diye babam gelip üstümüzü örtecek.. eee kimin annesi, annemde alık alık bakıyor olacak çünkü o sırada…
Uyanınca bahçede deli gibi bir kahvaltı yapacağız. Sonra hareket başlayacak… küp şeker ailesi hop bahçede , hop terasta , hop kapının önünde, haydi bakalım yan bahçeye….. Komşular kesin şaşırıyordur bize.. Ne yaparsak ailecek yapıyoruz, bağırış çağırız, İtalyan aileleri gibi…
Orada 1 hafta kaldığımda hiç terlik - ayakkabı giymiyorum ayaklar öyle bir serpilip rahatlıyor ki 30x 30 karo seramikler gibi oluyor, ayakkabı giymeye imkan yok… Babam zaten giydirmiyor, “İstanbul’da elektrik yükleniyorsunuz burada ben sizi rektefe edeceğim” diyor. 
Ben mühendis olduğum için bahçede domateslere çıtamı çakılacak, ölçü almaya beni bekliyor, asmaya düzenek mi yaptırılacak, beraber gidiyoruz ustalarla konuşmaya, sen teknik adamsın diyor bana…
Avukat olan kardeşime ise; senin bir titrin var, hava at erkeklere diyerek … Ona sadece siteden gelen postaları okutuyor, onlarla ilgili sorular soruyor, hiç bir şey bulamazsa cep telefonundaki mesajları sildiriyor. 
Görüldüğü üzere mühendislik aile içinde bile geçerli bir meslek değil…

Ayy ben bir arayayım şunları da zeytin yağlı biber dolması isteyeyim, şöyle kuş üzümlü fıstıklı….

Hersesin haftasonu düşündüğünden de iyi geşsin....


I am very happy today, because we’ll go to Altınoluk this evening. My parent live there during the summer. Altınoluk is a small village near sea. I am so happy there.
And also I missed my parents a lot. I have not seen them for a long time. After their moveing house, they came with us in Istanbul and then we could not meet again.

I will be there early morning. Firstly they did not heard the bell, we will go back of house for knock the bedroom window. But that time My mum will open the door… We’ll hug each other dopey. My sister ask ; is there any something to eat…  I will pretend a coy girl… maybe we’ll sleep a little bit… then a gorgeous breakfast…. And begin to act… all family are in the garden, on balcony, ahhhh now we are on the terrace … like Italian families…
I am an engineer because of this my father always call me if there is a job in the garden. He says ; you are a technical guy. But My sister does a few simple jobs, like reading some post and delete all messages on my father cell phone.. Because, she is a Advocacy…

This shows that the attorney, a profession that is more important than engineering in the family.

Enjoy your weekend...



Türküm Doğruyum Çalışkanım....


Geçtiğimiz Pazar akşamüstü kardeşimle balkonda oturuyorduk, onun işleri şu sıralar çok yoğun olduğu için eve iş getirmiş onlarla uğraşıyordu ben de elimde fotoğraf makinası alıcı gözlerle etrafa bakınıyordum.




Birden gözüme kenarda duran boş kavanoz ilişti. Hemen kalktım, yağlı boyadan bir parça içine döktüm, şöyle bir çevirdim, her tarafı beyaz olunca içindeki fazla boyayı tekrar kutuya boşaltıp bekletmeye başladım. Baktım sevimli olacak, gittim mutfaktan küçük sarelle kavanozunu getirdim. 



Biz bu küçük kavanozları çok seviyoruz, içine kuş üzümü, tarçın, fıstık, karanfil gibi şeyler koyuyoruz. Neyse işte onun içine de ilk önce beyaz boya koydum sonra bir damla mavi damlattım. Ama tam karışmadı. Daha önce de kırmızı boya ile denemiştim ama yağlı boya olmadığı için günlerce kurumamış, kuruduğunda da dalda dalga iz bırakmıştı. Hatta onun da fotoğraflarını çekmiştim ama şimdi evdeki bilgisayarda kaldı. Neyse işte ertesi akşam üstü işden eve geldim, baktım kurumuş, hava kararmadan birkaç fotoğrafını çekeyim dedim. O anda elime geçen kurdela ile de birazcık renk kattım kalemliğime. Aslında renkli Japon bantları oluyor ama Türkiye’de hiç rastlamadım, Londra’da hep gözüm aradı ama orada da bulamadım. Mutlaka vardır da önemli olan nerede satıldıklarını bilmek. Sanırım dayanamayıp yakında internetten alacağım. Neyse işte o bantlardan olsaydı şişeyi çok güzel süsleyebilirdim.







Değişik boyutlardaki, özellikle geniş ağızlı kavanozlar ile çok daha kullanışlı olacaktır. Bir dahaki sefere ben geniş ağızlı birkaç kavanozu boyayacağım. Izır vızır saklamak içinde ideal ve şıklar. Mesela düğmelerimizi bu kavanozlarda saklayabiliriz.

Mutlu bir Cuma günü diliyorum efendim hepinize.... Saygılar...






Last weekend, on Sunday, I and my sister were on the our balcony. She have been working very hard these days. Because of this, she did something relevant to the job, and I strolled around for find something to take pictures.  Then I noticed this empty jar.
I poured a little bit white oil paint  into a jar and turned the jar thoroughly...
I spilled the surplus paint back into the box again. It looked so pretty that i wanted to paint one more time an other jar. I found a cute small one jar. That time, I spilled little bit white paint and one drop blue..




1 day later they were dry. After the work, I went to my home and I wanted to take their photos until evening.  I found a ribbon for adorn. Actualy if i have some Japanes Tapes it could be prettier than this version. But in Turkey I can not find any Japanes Tape also in London , I could not know that where can I find it.  I am thinking that I will buy from internet, that time I will make more beatiful pencil cases…
Different sizes, especially with wide-mouthed jars will be much more useful. We can use them for store for example buttons…


Happy Friday...




Bakın Ne Buldum!



Şu sıralar gözüm makarondan başka bir şey görmüyor.  Bu harika tabloyu da görür görmez sizlerle paylaşmak istedim.

At these times I am always thinking about macaron. I wanted to share this wonderful chart with you on sight...









Denemelerim devam edecek...





Soda şişesinden vazo yapma çalışmalarım devam ediyor. Aslında bir çalışma falan yaptığım yok. Akşam evde otururken mutfağa kahve almaya gidiyorum sonra aklıma birden bir şey geliyor, bir kağıt parçası buluyorum, bir ip, bir bir şey… Başlıyorum kesip yapıştırmaya, uykum da var, ee daha fotoğrafları bilgisayara aktarıp gruplara ayıracaktım... flickr’da fotoğraflara bakmak da istiyorum, eee bütün dizilerin ömür törpüsü olan sezon finallerine de bir göz atayım diyip  kafa yamuk bir yandan da onları seyretmeye çalışıyorum…
Neyse işte o aralarda Cath Kidston ile ilgili postuma yapılan yorumlardan esinlenerek yaptım birşeyler.. Natali’nin (Baykuş Gözüyle) dediği gibi ip ile sardım, çiçek deseni çizemedim ama Sedo Kız’ın önerisi için çiçekler yapıp yapıştırdım. Aslında Ahu’nun (Lavanta Bahçesi) önerisi de çok güzel olabilir, çarpı işi ile işlenmiş bir etamin bandı… ama o zor geldi...

Neyse kardeşim sıkılıp şişeleri atana kadar ben denemeye devam edeceğim…






I am working on still making a vase from mineral water bottle. Actually I am not working on it too much. Because I want to do a lot of things in the same time.
In the evening, I want to transfer my all photos from my camera to my computer, I want to go bed early, watch tv , look at the photos on Flickr….. Anyway I tried the your suggestions in my Cath Kidston post.
but I'll keep trying I am working on still making a vase from mineral water bottle. Actually I am not working on it too much. Because I want to do a lot of things in the same time.
In the evening, I want to transfer my all photos from my camera to my computer, I want to go bed early, watch tv , look at the photos on Flickr….. Anyway I tried the your suggestions in my Cath Kidston post.
But I'll keep trying until my sister get bored and throw away the bottles





Herkese Happy Thursday ( mix yaptım:) )

Yaz kızım; Seramikten Pano Yapılacak....






Duvardaki süslemeler çok hoşuma gitti. Ne kadar yaratıcı.. 10x10 seramiklerden bir çeşit pano yapmışlar. Uzun zamandır benzer birşey düşünüyordum. 10x10 seramiklerin üstüne çeşitli desenler çizip, altlarına da keçe yapıştırıp bardak altlığı olarak kulllanacaktık. Ama bir türlü yapamadım.
Duvarda çok daha güzel olmuş tabii..

Odadaki halı, lamba ve sehpa Ikea’dan alınmış. Sanırım duvardaki ahşap kutularda kullanılan köşebentler de Ikea’dan..





Kaynak ; husohem


I enjoyed seeing the decorations on the wall. How creative ..  The board has been made ​​a kind of ceramics (10 cm x10 cm ).
I was thinking to do something with these seramics for a long time. I can draw colorful somethings on front side and then stick a piece haircloth on back side. We can use it as a coaster. But I have not made it yet..
Of course it looks very nice on the wall as a panelboard.
In this room, carpet, lamp and coffee table from IKEA. I think, They also used  Ikea brackets in the wooden boxes..




Benim mutlu minderim...




Kesme biçme yapıştırma işlerinde iyiyim ama tığ işlerinde kardeşim benden çok daha iyidir. Eee herşeyde de ben iyi olacağım diye bir kural yok tabiiJ

Yaklaşık 2 hafta önce Cuma akşamı bir arkadaşımız bize geldi. O şu anda çalışmadığı için kendini el işlerine vermiş. Biz de hemen çoştuk tabii. Benim çoşmam istemek oluyor. Kendime bir minder istedim, en basitinden.  Arkadaşımız o akşam başladı örmeye, neredeyse ön yüzünü tamamladı, ertesi gün de kardeşim arkasını örmeye başladı, yarısını geçti şöyle bir ölçtük ön yüzünden küçük olmuş. Söktü, tekrar başladı, bu sefer de büyük oldu. Sökmeyelim ön yüzünü bir-iki sıra daha örüp büyütelim dedik. Ördü, bu sefer arka taraf yine anlamsız oldu. Birleştirmeye başladı iki tarafı ama uyuşmadılar, ütü ile genişletmeye çalıştı…
Sonuçta bir minderim oldu ama epey bir uğraşarakJ
Ben sevdim, hem bu daha ilk deneme. Kardeşim gerçi eski dantelcilerdendir. Küçükken ben ağzım bir karış açık televizyon seyrederken o arkadaşıyla sokakta volta atarak dantel örerdi.


Bu sarı yastıktaki beyaz dantel de yıllar yıllar öncesine ait onun bir eseri.. Balıkesir’e gittiğimde buldum getirdim. Sonra IKEA’dan bu sarı yastığı alıp üzerine diktik.
Şimdi kendine yatak örtüsü örüyor, hani şu kare kare olanlardan. Tabii yatak örtüsü her an diz battaniyesine dönüşebilir ama şimdilik iyi gidiyor. Ben bilgisayar başında birşeyler ile uğraşırken yan taraftan; “oof yine yanlış yapmışım… haydaaa üç köşeyi birden eklemişim. Amanın aynı renkler yan yana gelmiş… aa yok sökemem, anlaşılmaz”  gibi kendi kendine konuşmalar yükseliyor…
Geçen gün çok güzel renklerde bir sürü ip aldım. Anneme telefonda “Altınoluk’taki sandalyelere minder öreceğiz” dedim. “Pişik mi yapacaksın bizi” dedi…  Bizde oturmayız üstlerine sadece koyar uzaktan bakarız..
Bazılarında da hiç zevk yok...:)


I am very good on the craft jobs. but  on the crochet jobs , my sister better than me. Of course I can not be number one every subject:)

 
About 2 weeks ago, a our friend came to us. She is not working these days and She addicted crochet. We admire her crochets a lot .. I wanted a cushion from her and she started that momentJ  Front side was almost finished. Next day my sister continued to weave my cushion. But she could not knit front and back as the same size. Firstly, back side was smaller than front. She unraveled back side, then  knitted it again.  Continued in this way. Anyway, finaly I have a happy cushion. This is a first trial:)




in the past when I watched tv as hypnosis, my sister used to knit while she was walking… 

This lace on the yellow pillow made by my sister. I found this lace when I went to Balıkesir (my parent live there). Then I bought this yellow pillow from ikea and we sewed my sister’s lace on this pillow.
Now my sister is kniting a bedcover. Of course, at any moment the bedcover can return a blanket:)

When I am in front of  my computer, my sister speaks yourself.. “ again I did mistake… incorrectly merged… I can not unravel again…...”
Recently, I bought a very nice colored ropes . I said to My mom on the phone "we will knit cushions for your chairs in Altınoluk" (They live in Altınoluk durin the summer) 
"they can make us rash in this hot days," she said ...
We can put on the chairs and just look them. Some people do not have any pleasure:)


Bence Atalarım Kızılderiliydi...





Yazın sonuna doğru eğer tatildeysem, denizden çıkıp arabayla bir yere gidiyorsam ve o anda arabanın aynasında, şans eseri kendimle göz göze gelirsem. Atalarımın Kızılderili olduğuna kesin gözüyle bakıyorum... ee zaten diğerleri detay kalıyor;
Ben de onlar gibi dört duvar arasında yaşamayı redediyorum.
Ben de onlar gibi canlı renkleri çok seviyorum..
Benim de onlar gibi kullandığım kimsenin anlamadığı özlü sözlerim var... 

Bence Yakari benim amca oğlumdu...






Towards end of the summer if I am on holiday. After the beach. When I go to somewhere by car, if I come eye to eye with myself in the mirror of the car. I decide that my ancestors are Native American.

others are already detail. I negate to live between walls also like them.
I also really like the vividly colors like them... and also I'm using some words that nobody understands.

I think, YAKARI was my uncle's son...










Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...